Cumhuriyet dönemi Türk şiiri, içerdiği geniş tematik yelpazeyle hem bireysel hem de toplumsal dinamiklere ışık tutmuştur. Şairlerin şiirlerinde ele aldıkları temalar, dönemin sosyal, kültürel ve siyasi yapısındaki dönüşümleri yansıtmaktadır. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde temalar arasında memleket edebiyatının etkileri, toplumculuk, modern şehir hayatı, bireyin aşk ve yalnızlık deneyimleri, dini-metafizik duyarlılıklar ve mistik arayışlar öne çıkar.
İçindekiler
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Temalar:
Kuruluş Dönemi Temaları: Memleket Edebiyatı
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde memleket edebiyatı, kuruluş döneminin en önemli tematik unsurlarından biri olarak öne çıkar. Bu tema, bir yandan ulusal kimlik inşasına katkıda bulunurken, diğer yandan Anadolu’nun sosyo-kültürel zenginliğini edebiyat yoluyla görünür kılmayı amaçlamıştır. Şairler, bu dönemde Anadolu’yu şiirlerinde bir coğrafi alan olmanın ötesinde, tarihsel ve kültürel değerlerin taşıyıcısı olarak ele almışlardır. Bu yaklaşım, dönemin toplumsal gerçekçilik anlayışını da desteklemiştir.
Memleket edebiyatı, genellikle Anadolu’nun yoksulluk, savaş ve göç gibi dramatik gerçekliklerini ele alır. Ancak, bu gerçeklikler idealize edilmiş bir perspektiften sunulur. Mehmet Akif Ersoy’un ve Faruk Nafiz Çamlıbel’in eserlerinde, Anadolu hem acılarla dolu bir geçmişe sahip bir yurt hem de umutların bağlandığı bir gelecektir. Bu durum, şairlerin Anadolu’ya hem eleştirel hem de romantik bir yaklaşım geliştirmelerine olanak tanımıştır. Örneğin, Faruk Nafiz’in “Han Duvarları” şiiri, bu temayı güçlü bir şekilde işlerken, memleket edebiyatının temel özelliklerini ortaya koyar.
Bu dönemde memleket teması, sadece mekân odaklı bir anlatımla sınırlı kalmamış, aynı zamanda köylülerin yaşamına ve toplumsal mücadelelerine de odaklanmıştır. Şairler, köy ve kent arasındaki farkları işleyerek, Anadolu insanının sorunlarını gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, Ceyhun Atuf Kansu’nun şiirleri, köy insanının yaşadığı zorluklara estetik bir duyarlılıkla yaklaşan örnekler arasında yer alır. Memleket edebiyatı, bu yönüyle toplumsal gerçekçi edebiyatın bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Memleket teması, aynı zamanda Cumhuriyet ideolojisinin edebiyat üzerindeki etkilerini de yansıtır. Şairler, bu dönemde Anadolu’yu yalnızca bir şiirsel tema değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in modernleşme projelerinin bir yansıması olarak görmüşlerdir. Bu nedenle, Anadolu’ya duyulan romantik bağlılık, dönemin ideolojik bağlamıyla da örtüşmektedir. Şairler, bu temayı işlerken, okuyucularını hem duygusal hem de düşünsel bir yolculuğa çıkararak, ulusal bir bilinç oluşturmayı hedeflemişlerdir.
Sonuç olarak, memleket edebiyatı teması, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde hem estetik hem de ideolojik bir araç olarak önemli bir rol oynamıştır. Şairler, Anadolu’yu şiirlerinde yalnızca bir mekân değil, aynı zamanda bir ulusal değer ve modernleşme aracı olarak ele almışlardır. Bu yaklaşım, Türk şiirinde tematik ve biçimsel çeşitliliğin artmasına katkıda bulunmuştur.
Toplumculuk
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde toplumculuk, dönemin sosyal ve siyasi atmosferinden doğrudan etkilenmiş bir temadır. Şairler, toplumsal adaletsizlik, sınıfsal çatışmalar ve emek mücadelesi gibi konuları şiirlerinde ele alarak, toplumu bilinçlendirmeyi ve harekete geçirmeyi amaçlamışlardır. Toplumcu gerçekçilik anlayışını benimseyen şairler, eserlerinde sosyal sorunları estetik bir dille yansıtmış ve halkın günlük yaşamına dair gözlemlerini şiirlerinde derinlemesine işlemiştir.
Toplumcu şairlerin şiirlerinde işçi sınıfının yaşadığı zorluklar ve emek mücadelesi ön plandadır. Nazım Hikmet Ran, bu temayı Türk şiirine kazandıran öncü isimlerden biridir. Nazım Hikmet’in şiirleri, işçilerin yaşam koşullarını, ezilenlerin direnişini ve özgürlük arayışını güçlü bir şekilde dile getirir. “Kuvayi Milliye Destanı” gibi eserlerinde, toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir anlatım yer alır. Onun eserleri, sadece bir sanat eseri değil, aynı zamanda bir toplumsal direniş manifestosu olarak da değerlendirilmiştir.
Bu dönemde toplumcu şiir, köy hayatını ve köylülerin sorunlarını da ele almıştır. Köylülerin yoksulluğu, eğitimden yoksunluğu ve modernleşme sürecindeki zorlukları, toplumcu şairlerin eserlerinde sıklıkla işlenen konular arasında yer alır. Ahmet Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı eseri, toplumcu temanın lirik bir dille işlendiği örneklerden biridir. Ahmet Arif, Anadolu insanının çilesini epik bir duyarlılıkla dile getirerek, toplumcu gerçekçiliği estetik bir seviyeye taşımıştır.
Toplumculuk, sadece sorunları dile getiren bir tema olarak değil, aynı zamanda bir umut ve dayanışma mesajı olarak da şiirlerde yer almıştır. Şairler, toplumsal mücadeleyi şiir aracılığıyla yüceltmiş ve okuyucularına umut aşılamayı hedeflemiştir. Bu nedenle, toplumcu şiirlerdeki dil ve üslup, hem eleştirel hem de motive edici bir nitelik taşır. Şairler, bu temayı işlerken halkın günlük yaşamından alınan imgeler ve metaforlarla eserlerini zenginleştirmiştir.
Sonuç olarak, toplumculuk, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde toplumsal sorunları dile getiren ve bu sorunlara çözüm arayan bir tema olarak öne çıkmıştır. Şairler, toplumun farklı kesimlerinin sesini şiirlerinde duyurarak, sanatı bir bilinçlendirme aracı haline getirmiştir. Bu durum, Türk şiirinin hem estetik hem de ideolojik boyutlarını genişleterek, toplumla sanat arasındaki bağı güçlendirmiştir.
Modern Şehir ve İnsan
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde modern şehir ve insan teması, hızlı kentleşme ve modernleşme sürecinin yarattığı toplumsal değişimlerin bir yansıması olarak öne çıkar. Şairler, şiirlerinde şehir yaşamını, bireylerin kentle kurduğu karmaşık ilişkiyi ve bu süreçte oluşan yabancılaşma hissini işler. Bu tema, aynı zamanda dönemin sosyal ve ekonomik dönüşümlerini anlamak için önemli bir edebi araçtır.
Modern şehir, Cumhuriyet dönemi şairleri tarafından hem bir cazibe merkezi hem de bir çelişkiler yumağı olarak ele alınır. Şairler, şehirlerin sunduğu fırsatları ve kültürel zenginlikleri övgüyle dile getirirken, aynı zamanda kentin birey üzerinde yarattığı baskı ve yalnızlığı da eleştirir. Orhan Veli Kanık’ın şiirlerinde, İstanbul’un sokakları, insanları ve gündelik yaşamı basit ama etkileyici bir dille anlatılır. Orhan Veli, modern şehirdeki sıradan insanların hikâyelerine odaklanarak, şehir yaşamını romantize etmeden sunar.
Modern şehir teması, bireyin kentle olan ilişkisini anlamlandırmaya yönelik bir arayışı da içerir. Bu dönemde yazılan şiirlerde, şehirdeki bireylerin yalnızlıkları, yabancılaşmaları ve içsel çatışmaları sıkça işlenir. Özellikle İkinci Yeni şairleri, modern şehir temasını soyut imgeler ve çağrışımlarla işleyerek, okuyucularına şehrin ruh halini hissettirmeyi amaçlamıştır. Cemal Süreya’nın şiirlerinde, şehir hem bir mekân hem de bir metafor olarak karşımıza çıkar. Şair, bireyin şehirle kurduğu ilişkiyi duyusal imgelerle zenginleştirir.
Modern şehir ve insan teması, aynı zamanda toplumun farklı kesimlerinin kentle kurduğu ilişkileri de yansıtır. Köyden kente göç eden bireylerin şehirdeki uyum sorunları, bu dönemde yazılan şiirlerde sıklıkla ele alınmıştır. Şairler, şehirdeki sınıfsal farklılıkları ve toplumsal eşitsizlikleri gözler önüne sererken, modernleşme sürecinin insan üzerindeki etkilerini de sorgular. Bu bağlamda, Ahmet Oktay’ın şiirleri, şehir ve birey arasındaki çatışmayı lirik bir dille yansıtan önemli eserler arasında yer alır.
Sonuç olarak, modern şehir ve insan teması, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde, toplumsal değişimlerin birey üzerindeki etkilerini anlamak ve anlatmak için kullanılan güçlü bir araçtır. Şairler, şehir hayatının sunduğu fırsatlar ve yarattığı zorluklar arasında gidip gelen bir dengeyle, modern insanın kentteki varoluş mücadelesini dile getirmiştir. Bu tema, Türk şiirinin modernleşme sürecindeki dönüşümünü ve zenginleşen estetik yapısını anlamak için kritik bir öneme sahiptir.
Küçük Adamın Hayatı
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde “küçük adamın hayatı” teması, toplumsal sınıflar arasında sıkışmış bireylerin yaşamlarına odaklanan bir yaklaşımla dikkat çeker. Şairler, sıradan insanların gündelik mücadelelerini, umutlarını ve hayal kırıklıklarını şiirlerine taşımış, onların sesini duyurmayı hedeflemiştir. Bu tema, hem toplumsal gerçekçilik hem de bireysel duyarlılık açısından dönemin edebi anlayışını zenginleştirmiştir.
“Küçük adam” kavramı, genellikle işçiler, köylüler, memurlar ve marjinal gruplar gibi toplumun alt sınıflarını temsil eder. Şairler, bu kesimlerin yaşam koşullarını ve toplumsal adaletsizliklere karşı verdikleri mücadeleyi şiirlerinde dile getirerek, onların hikâyelerini görünür kılmıştır. Özellikle Orhan Kemal ve Nazım Hikmet gibi isimler, bu temayı hem realist hem de idealist bir bakış açısıyla işlemişlerdir. Nazım Hikmet’in “Taranta Babu’ya Mektuplar” adlı eserinde, küçük insanların yaşam mücadelesi evrensel bir boyutta ele alınmıştır.
Bu tema, toplumun alt tabakalarında yaşayan bireylerin yalnızca sorunlarına değil, aynı zamanda umutlarına ve hayallerine de odaklanır. Ahmet Arif’in şiirleri, bu umudu epik bir üslupla işleyerek, Anadolu insanının çilesini ve dayanıklılığını ön plana çıkarır. Ahmet Arif’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı eseri, hem bireysel hem de toplumsal duyguları harmanlayan güçlü bir anlatım sunar. Şair, küçük insanların yaşamını bir direniş ve umut hikâyesi olarak yeniden yorumlar.
“Küçük adamın hayatı” teması, modernleşme sürecinde bireylerin yaşadığı toplumsal değişimleri de yansıtır. Şehirleşmenin artmasıyla birlikte, köyden kente göç eden bireylerin uyum sorunları ve ekonomik sıkıntıları, şairlerin dikkatini çeken önemli konular arasında yer almıştır. Bu bağlamda, bu tema yalnızca bir toplumsal eleştiri aracı değil, aynı zamanda modernleşmenin birey üzerindeki etkilerini anlamlandıran bir estetik unsurdur. Özellikle İkinci Yeni şairleri, bu temayı daha soyut ve bireysel bir düzlemde ele almıştır.
Sonuç olarak, “küçük adamın hayatı” teması, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde, sıradan insanların hikâyelerini sanatsal bir duyarlılıkla işleyerek, toplumsal gerçekçiliği ve bireysel estetiği bir araya getirmiştir. Bu tema, yalnızca toplumun alt tabakalarının yaşamını yansıtmakla kalmamış, aynı zamanda modern Türk şiirine insani ve sosyal bir derinlik kazandırmıştır.
Aşk
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde aşk teması, hem geleneksel hem de modern perspektiflerden ele alınarak zengin bir biçimde işlenmiştir. Şairler, aşkı sadece bireysel bir duygu olarak değil, aynı zamanda toplumsal, felsefi ve estetik bir mesele olarak değerlendirmiştir. Bu dönemde yazılan şiirlerde, aşkın çok boyutlu bir şekilde ele alındığı ve hem kişisel hem de toplumsal bağlamlarla ilişkilendirildiği görülür.
Geleneksel edebiyat anlayışında aşk, genellikle idealize edilen bir sevgi biçimi olarak ele alınırken, Cumhuriyet dönemi şairleri bu yaklaşıma yeni boyutlar kazandırmıştır. Özellikle Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar, aşkı, geçmişe duyulan özlem ve bir ulusun kimlik arayışı ile ilişkilendirmiştir. Yahya Kemal’in şiirlerinde aşk, hem bireysel bir duygu hem de milli bir coşku olarak karşımıza çıkar. Şair, aşkı, estetik bir unsur olarak kullanırken, okuyucularına geçmişin ve geleceğin ortak duygularını hissettirmeyi başarır.
Modern Türk şiirinde ise aşk, bireyin içsel dünyasının bir yansıması olarak işlenmiştir. İkinci Yeni şairleri, aşkı soyut imgeler ve çağrışımlarla dile getirerek, geleneksel anlatım kalıplarını kırmışlardır. Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever gibi isimler, aşkı hem bireysel hem de evrensel bir tema olarak ele almış ve bu duyguyu lirik bir dille anlatmıştır. Cemal Süreya’nın şiirlerinde, aşk, modern yaşamın karmaşıklığı içinde bireyin kendini bulma arayışını yansıtır. Şair, aşkı, hem mutluluk hem de hüzünle harmanlayarak, okuyucularına güçlü bir duygusal deneyim sunar.
Aşk, Cumhuriyet Dönemi şiirinde toplumsal bağlamda da ele alınmıştır. Özellikle Nazım Hikmet’in şiirlerinde, aşk, bireysel bir duygu olmanın ötesinde, toplumsal adalet ve özgürlük mücadelesinin bir parçası olarak işlenir. Nazım Hikmet, aşkı devrimci bir enerji kaynağı olarak görmüş ve eserlerinde bu duyguyu insanın varoluşsal sorunlarıyla ilişkilendirmiştir. Onun şiirlerinde, aşk, sadece bir insanlık durumu değil, aynı zamanda bir umut ve dayanışma mesajıdır.
Sonuç olarak, aşk teması, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde zengin ve çok boyutlu bir şekilde işlenmiştir. Şairler, aşkı hem bireysel bir duygu hem de toplumsal bir mesele olarak ele alarak, Türk şiirine estetik bir derinlik kazandırmıştır. Bu tema, şiirin evrenselliğini ve insani yönlerini ortaya koyarak, okuyucularına hem duygusal hem de düşünsel bir deneyim sunmayı başarmıştır.
Dinî-Metafizik Duyarlılık: Bireyden Evrene
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde dinî ve metafizik duyarlılık, bireyin içsel sorgulamalarıyla evrensel temaların buluştuğu derin bir tema olarak öne çıkar. Şairler, şiirlerinde insanın manevi arayışlarını, varoluşsal kaygılarını ve evrenle kurduğu ilişkileri işlemeyi tercih etmiştir. Bu tema, bireysel duyguların evrensel bir bağlama taşındığı ve insanın fizikötesi ile kurduğu bağın estetik bir dille ifade edildiği örneklerle doludur.
Necip Fazıl Kısakürek, bu temanın en önemli temsilcilerinden biri olarak, metafizik bir perspektifle insanın yaratıcıyla olan ilişkisini şiirlerine taşımıştır. Onun eserlerinde dinî unsurlar, hem bireysel hem de toplumsal bir bilinç oluşturma aracı olarak karşımıza çıkar. Necip Fazıl, insanın varoluşsal arayışlarını ve bu süreçte yaşadığı çelişkileri ustalıkla dile getirir. “Çile” adlı eseri, metafizik ve manevi bir arayışın en güçlü yansımalarından biridir.
Bu tema, İkinci Yeni şairleri tarafından daha soyut bir biçimde ele alınmıştır. Özellikle Sezai Karakoç’un şiirlerinde, dinî duyarlılık ve metafizik temalar, bireyin kendini keşfetme sürecinin bir parçası olarak işlenmiştir. Karakoç, insanın maneviyatla kurduğu ilişkiyi şiirlerinde imgeler ve çağrışımlarla zenginleştirerek, okuyucularına derin bir manevi yolculuk sunar. “Mona Rosa” adlı eseri, aşk ve metafizik temalarının iç içe geçtiği güçlü bir şiirsel deneyimdir.
Metafizik duyarlılık, sadece bireysel bir arayış olarak değil, aynı zamanda toplumsal meselelerin manevi bir düzlemde ele alınması olarak da karşımıza çıkar. Şairler, bu temayı kullanarak toplumun manevi değerlerine vurgu yapmış ve bu değerlerin modern dünyadaki yerini sorgulamıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, bireyin modernleşme sürecindeki manevi kaygılarını şiirlerinde ele alarak, bu temaya farklı bir boyut kazandırmıştır. Onun eserlerinde, dinî ve metafizik temalar, bireyin yalnızlık ve varoluşsal kaygılarıyla harmanlanmıştır.
Sonuç olarak, dinî-metafizik duyarlılık, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde bireysel ve evrensel unsurları birleştiren güçlü bir tema olarak öne çıkar. Şairler, bu temayı kullanarak, insanın manevi arayışlarını estetik bir biçimde yansıtmış ve okuyucularına derin bir düşünsel deneyim sunmuştur. Bu tema, Türk şiirine hem felsefi hem de estetik bir derinlik kazandırmıştır.
Mistisizm
Mistisizm, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde insanın manevi ve fizikötesi arayışlarını estetik bir dille ifade eden önemli temalardan biridir. Bu tema, bireyin içsel dünyasına ve evrensel gerçekliklere ulaşma çabasını ele alır. Şairler, mistik temalar aracılığıyla insanın metafizik sorgulamalarını, doğayla ve evrenle olan bağını şiirlerinde derinlemesine işlemişlerdir. Bu dönemde mistisizm, hem geleneksel İslam tasavvufu hem de evrensel mistik düşünce sistemleriyle harmanlanmıştır.
Sezai Karakoç, mistik temaların Türk şiirindeki en güçlü temsilcilerinden biridir. Şair, eserlerinde tasavvufun derinliklerinden esinlenerek, insanın Tanrı ile olan ilişkisini ve bu süreçte yaşadığı içsel çatışmaları işler. Karakoç’un “Diriliş” anlayışı, mistisizmi bireysel bir arayıştan toplumsal bir uyanışa dönüştürme çabasını yansıtır. “Hızırla Kırk Saat” adlı eseri, insanın manevi yolculuğunu tasavvufi imgelerle zenginleştiren bir başyapıttır.
Mistisizm, yalnızca dinî bir perspektifin ötesinde, modern şiirin soyut imgeleriyle de ifade edilmiştir. Özellikle İkinci Yeni şairleri, mistik temaları evrensel bir bağlama taşıyarak, insanın bilinmeyenle olan ilişkisini sorgulamışlardır. Edip Cansever’in şiirlerinde, mistisizm, bireyin kendi varoluşunu anlamlandırma çabası olarak karşımıza çıkar. Şair, soyut imgeler ve çağrışımlarla, okuyucularını manevi bir yolculuğa davet eder.
Bu tema, Türk mitolojisi ve doğa unsurlarıyla da zenginleştirilmiştir. Ahmet Haşim’in şiirlerinde, doğa, insanın metafizik boyutlarla bağlantı kurduğu bir alan olarak tasvir edilir. Şair, mistik bir doğa tasviri sunarak, okuyucularını fiziksel dünyanın ötesine geçmeye davet eder. Bu yaklaşım, mistisizmin Türk şiirindeki yerini güçlendiren estetik bir unsurdur.
Sonuç olarak, mistisizm teması, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde bireyin manevi arayışını ve evrensel gerçekliklerle olan ilişkisini estetik bir düzlemde ele almıştır. Şairler, bu temayı kullanarak, hem geleneksel hem de modern bir bakış açısı geliştirmiş ve Türk şiirine felsefi bir derinlik kazandırmıştır. Mistisizmin şiirsel bir ifade biçimi olarak kullanılması, Türk edebiyatında hem tematik hem de estetik zenginliğin artmasına katkıda bulunmuştur.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
- Kaplan, M. (1999). Şiir Tahlilleri: Cumhuriyet Dönemi. İstanbul: Dergâh Yayınları.
- Karakoç, S. (1983). Diriliş Neslinin Amentüsü. İstanbul: Diriliş Yayınları.
- Tanpınar, A. H. (1985). 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul: Çağlayan Yayınları.
- Ergülen, H. (2001). Türk Şiirinde Anlam ve Modernizm. İstanbul: Sel Yayıncılık.
- Nazım Hikmet Ran. (1965). Kuvayi Milliye Destanı. Moskova: Progress Yayınları.
- Cemal Süreya. (1988). Üvercinka. İstanbul: Adam Yayınları.
- Ahmet Haşim. (1921). Piyale. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde aşk, mistisizm ve toplumculuk temaları üzerine daha derinlemesine bilgi edinmek isteyenler için aşağıdaki akademik kaynaklar önerilir:
- “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Aşkın Halleri/Fenomenolojisi”
Bu makale, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde aşkın farklı görünümlerini tespit ederek, şiirlerde nasıl işlendiğini felsefi ve psikanalitik okumalarla ortaya koymaktadır.
DergiPark Bağlantısı - “Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Toplumcu Gerçekçi Şiirin Serüveni II (1960-1980)”
Bu çalışma, Cumhuriyet Dönemi’nin başında halkçılık, köycülük ve sosyalist bir dünya özlemi etrafında şekillenen toplumcu gerçekçi şiirin, 1960-1980 yılları arasındaki gelişimini ve yaygınlaşmasını ele almaktadır.
DergiPark Bağlantısı - “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Din Duygusu”
Bu tez çalışması, 1923-1970 yılları arasında yayınlanan şiir kitapları üzerinde yapılan incelemelerle, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde din duygusunun nasıl yer aldığını ortaya koymayı amaçlamaktadır.
YÖK Tez Merkezi Bağlantısı
Bu kaynaklar, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde aşk, mistisizm ve toplumculuk temalarıyla ilgili derinlemesine bilgi edinmek isteyen araştırmacılar ve meraklılar için değerli bilgiler sunmaktadır.
İlgili Bağlantılar
Geleneği Yeniden Üreten Sezai Karakoç ve Diriliş Anlayışı(Yeni sekmede açılır)
Edebiyat-ı Cedîde Topluluğu: Oluşumu ve Adlandırma Tartışmaları(Yeni sekmede açılır)
Edebiyat-ı Cedîde: Tevfik Fikret’ten Süleyman Nazif’e(Yeni sekmede açılır)
Edebiyat-ı Cedîde Hikâyesi: Türk Edebiyatında Realizm ve Estetik Anlayış(Yeni sekmede açılır)
Şiir Çözümleme Sanatı: Zihniyet, Yapı, Tema ve Dil Analizi(Yeni sekmede açılır)