19. yüzyılın sonlarında Osmanlı toplumunda yaşanan köklü değişimlerin bir yansıması olarak doğan Edebiyat-ı Cedîde, Türk edebiyatında modernleşme çabalarının önemli bir dönüm noktasını temsil eder. Batı edebiyatının estetik anlayışından beslenen bu topluluk, Servet-i Fünun dergisi etrafında şekillenmiş ve hem şiir hem de nesir türlerinde yenilikçi bir üslup benimsemiştir. Realizm ve romantizm akımlarının etkisinde gelişen bu hareket, dönemin edebi anlayışına yeni bir soluk getirmiş; bireysel duygular, sosyal eleştiriler ve sanatsal estetik ön planda yer almıştır. Ancak, oluşumundan gelişimine ve dağılmasına kadar olan süreç, sadece edebi bir serüven değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir değişim hikâyesidir.
İçindekiler
- Edebiyat-ı Cedîde Topluluğunun Oluşumu, Gelişimi ve Dağılışı
- Edebiyat-ı Cedîde Topluluğunun Oluşumu
- Toplumsal ve Siyasal Ortam (1876-1909)
- Edebi Ortam (1884-1896)
- Servet-i Fünûn Dergisinde Toplanma (1896)
- Edebiyat-ı Cedîde Sanat Anlayışının Başlıca Özellikleri
- Edebiyat-ı Cedîde Topluluğunun Dağılışı (1901)
- Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
- İlgili Bağlantılar
Edebiyat-ı Cedîde Topluluğunun Oluşumu, Gelişimi ve Dağılışı
Türk edebiyatında Batılılaşma süreci, Tanzimat dönemiyle başlayıp Edebiyat-ı Cedîde topluluğu ile derinleşen bir dönüşüm dönemini ifade eder. Tanzimat dönemi edebiyatı, toplumsal sorunları ele alma ve halkı bilinçlendirme amacı güderken, Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, bireysel temalara odaklanarak estetik değerleri ön plana çıkarmıştır. Bu değişim, yalnızca edebiyatın içeriğinde değil, kullanılan dil ve biçimde de kendini göstermiştir.
Edebiyat-ı Cedîde, II. Abdülhamit dönemi koşullarında ortaya çıkmıştır. Bu dönemin siyasi baskıları, yazar ve şairlerin toplumsal meselelerden uzaklaşarak bireysel duygulara yönelmesine yol açmıştır. Ancak bu yönelim, topluluğun estetik ve edebi açıdan güçlü eserler ortaya koymasına zemin hazırlamıştır. Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplanan sanatçılar, Batı edebiyatından etkilenen bir anlayışla Türk edebiyatını modernleştirmiştir.
Bu yazıda, Edebiyat-ı Cedîde’nin doğuşunu şekillendiren toplumsal ve siyasal koşullar, topluluğun edebi anlayışı ve eserlerinin özellikleri ile dağılma süreci detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Her bir başlık, topluluğun Türk edebiyatındaki etkisini ve modernleşme sürecindeki rolünü anlamak için bir pencere sunmaktadır.
Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, estetik anlayışları ve bireysel temaları işleyen eserleriyle Tanzimat dönemi edebiyatından ayrılmaktadır. Bunun yanı sıra, topluluk içindeki fikir ayrılıkları ve dış baskılar, topluluğun kısa sürede dağılmasına neden olmuştur. Ancak, Edebiyat-ı Cedîde’nin Türk edebiyatında bıraktığı iz, bu kısa süren hareketin önemini açıkça ortaya koymaktadır.
Edebiyat-ı Cedîde Topluluğunun Oluşumu
Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, Türk edebiyatında modernleşme arayışlarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu oluşumun temelinde, dönemin toplumsal ve siyasal koşullarının yanı sıra, Batılı edebiyat anlayışlarının etkisi bulunmaktadır. 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı toplumu, Batı ile artan etkileşimler sonucu önemli bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönüşüm, sadece siyasal ve ekonomik alanlarda değil, aynı zamanda edebiyat ve sanat alanlarında da kendini göstermiştir.
Tanzimat döneminin ikinci kuşağı, bireysel temaları ve estetik kaygıları ön plana çıkarmış, bu anlayış genç yazar ve şairler üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hâmit, bu yeni edebiyat anlayışının öncüleridir. Özellikle Recaizade Mahmut Ekrem, Batılı bir edebiyat anlayışını savunmuş ve genç sanatçıları bu yönde teşvik etmiştir. Onun çevresinde toplanan genç yazarlar, Edebiyat-ı Cedîde topluluğunu oluşturmuştur.
Topluluğun ortaya çıkışında, Muallim Naci ve Recaizade Mahmut Ekrem arasında yaşanan edebi tartışmaların etkisi büyüktür. 1880’li yıllarda başlayan bu tartışmalar, eski ve yeni edebiyat yanlılarını karşı karşıya getirmiştir. Recaizade Mahmut Ekrem, Batı edebiyatından esinlenen yeni bir anlayışı savunurken, Muallim Naci geleneksel şiir tarzını sürdürmeyi tercih etmiştir. Bu tartışmalar, yeni edebiyat anlayışının şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Servet-i Fünûn dergisi, Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun fikirlerini yaydığı ve eserlerini ortaya koyduğu bir platform haline gelmiştir. Dergi, başlangıçta fen bilimlerine ağırlık veren bir yayın olarak çıkmış, ancak Recaizade Mahmut Ekrem’in girişimiyle edebiyat dergisine dönüşmüştür. 1896 yılında Tevfik Fikret’in yazı işleri müdürlüğüne getirilmesiyle birlikte, Servet-i Fünûn tamamen yenilikçi bir edebiyatın temsilcisi olmuştur.
Sonuç olarak, Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, hem Batılılaşma sürecinin hem de Osmanlı toplumundaki sosyal ve siyasal dönüşümlerin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Topluluğun eserleri, bireysel temaları estetik bir anlayışla işleyerek Türk edebiyatında kalıcı bir iz bırakmıştır.
Toplumsal ve Siyasal Ortam (1876-1909)
Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun ortaya çıktığı dönem, Osmanlı Devleti’nin siyasi baskılarla şekillenen bir süreçten geçtiği yıllardır. II. Abdülhamit’in tahta çıkışıyla birlikte başlayan bu süreç, toplumsal hayatta belirgin bir kontrol mekanizmasının kurulmasına neden olmuştur. 1876’da ilan edilen Kanun-i Esasi, 1878’de Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla askıya alınmış ve II. Abdülhamit, istibdat rejimi olarak adlandırılan bir yönetim tarzını benimsemiştir. Bu dönemde, basın ve edebiyat üzerindeki baskılar artmış, düşünce özgürlüğü ciddi şekilde kısıtlanmıştır.
Siyasal baskılar, sanatçıların toplumsal meselelerden uzaklaşarak bireysel temalara yönelmesine yol açmıştır. Sanatçıların, eserlerinde siyasetten uzak durmak zorunda kalmaları, bireysel duyguların ve estetik kaygıların ön plana çıkmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, siyasal baskılardan kaçışın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Topluluğun eserlerinde, aşk, melankoli, hayal-gerçek çatışması gibi bireysel temalar sıklıkla işlenmiştir.
1876-1909 yılları arasındaki toplumsal yapı, Osmanlı toplumunun Batı ile etkileşim içinde olduğu bir dönemi ifade eder. Batı’daki teknolojik, kültürel ve sosyal gelişmeler Osmanlı aydınları tarafından dikkatle takip edilmiştir. Bu etkileşim, özellikle edebiyat alanında belirgin bir şekilde hissedilmiştir. Tanzimat döneminde başlayan Batılılaşma, Edebiyat-ı Cedîde ile edebiyatın içeriği ve biçiminde daha somut bir hâl almıştır. Topluluk üyeleri, Fransız edebiyatından esinlenerek, bireysel temaları estetik bir üslupla işlemeyi amaçlamışlardır.
Bununla birlikte, toplumsal ve siyasal baskılar, sanatçıların eserlerinin içeriğini sınırlamış, dolayısıyla eleştiri ve tartışmalara yol açmıştır. Ahmet Midhat Efendi gibi yazarlar, Edebiyat-ı Cedîde topluluğunu halktan kopuk olmakla eleştirmiştir. Bu eleştiriler, topluluk üyelerinin bireysel ve estetik kaygılara odaklanmasını sorgulatmıştır. Ancak, bu durum aynı zamanda topluluğun sanat anlayışını derinleştirmiş ve farklılaştırmıştır.
Toplumsal ve siyasal ortamın bir diğer önemli etkisi, sanatçılar arasında bir dayanışma duygusu oluşturmasıdır. II. Abdülhamit’in baskıcı politikalarına rağmen, Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, Servet-i Fünûn dergisi etrafında birleşerek modern bir edebiyat anlayışı geliştirmiştir. Bu dayanışma, yalnızca bireysel temaları değil, aynı zamanda Batılı bir sanat anlayışını da Türk edebiyatına kazandırmıştır.
Edebi Ortam (1884-1896)
Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun ortaya çıkışında, 1880’li yıllardan itibaren şekillenmeye başlayan edebî ortamın etkisi büyüktür. Bu dönemde, Osmanlı edebiyatı, eski ve yeni anlayışlar arasında bir ayrışma yaşamıştır. Tanzimat’ın ilk döneminde edebiyat, toplumsal sorunlara eğilme ve halkı bilinçlendirme amacı taşırken, ikinci kuşak, bireysel temaları ve estetik değerleri ön plana çıkarmıştır. Bu anlayış, Edebiyat-ı Cedîde’nin fikirsel temelini oluşturmuştur.
1884 yılında başlayan Recaizade Mahmut Ekrem ve Muallim Naci arasındaki tartışmalar, dönemin edebi atmosferini belirgin bir şekilde etkilemiştir. Recaizade Mahmut Ekrem, Batılı bir edebiyat anlayışını savunarak genç sanatçıları bu yönde teşvik etmiştir. Ona göre, sanat, estetik bir değer taşımalı ve toplumsal fayda sağlama amacı taşımamalıdır. Bu görüş, genç sanatçılar üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Öte yandan, Muallim Naci, geleneksel Türk şiirinin değerlerini savunarak eski edebiyat anlayışını temsil etmiştir.
Bu tartışmalar, Tanzimat dönemi edebiyatının ikinci kuşağının şekillenmesine yol açmıştır. Recaizade Mahmut Ekrem’in etrafında toplanan genç sanatçılar, yenilikçi bir anlayışı benimsemiş ve Batılı tarzda eserler vermeye başlamıştır. Bu süreçte, Fransız edebiyatının etkisi belirgin bir şekilde hissedilmiştir. Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf ve Cenap Şahabettin gibi yazarlar, Fransız edebiyatından esinlenerek modern Türk edebiyatının temellerini atmışlardır.
Edebî ortamın bir diğer önemli özelliği, dönemin yayın organlarının etkisidir. 19. yüzyılın sonlarına doğru, dergiler ve gazeteler, edebi tartışmaların ana platformu haline gelmiştir. Bu dönemde, özellikle Tercüman-ı Hakikat ve Servet-i Fünûn gibi dergiler, yeni edebiyat anlayışının gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu yayın organları, genç sanatçıların eserlerini yayımlayarak, edebi tartışmaları geniş kitlelere ulaştırmıştır.
Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun şekillenmesinde, Recaizade Mahmut Ekrem’in genç sanatçılar üzerindeki etkisi kadar, bu sanatçıların kendi bireysel çabaları da etkili olmuştur. Tanzimat dönemi edebiyatına tepki olarak doğan bu anlayış, bireysel temaların ve estetik kaygıların ön planda olduğu bir edebiyat anlayışı geliştirmiştir. Bu anlayış, yalnızca içerik açısından değil, dil ve üslup bakımından da yenilikler getirmiştir.
Sonuç olarak, 1884-1896 yılları arasındaki edebî ortam, Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun doğuşuna zemin hazırlayan bir süreçtir. Bu dönemde, eski ve yeni edebiyat anlayışları arasındaki tartışmalar, genç sanatçıları Batılı bir edebiyat anlayışına yöneltmiş ve modern Türk edebiyatının temellerini atmıştır.
Servet-i Fünûn Dergisinde Toplanma (1896)
1896 yılı, Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun resmen şekillendiği ve Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplandığı bir dönüm noktasıdır. Servet-i Fünûn, ilk olarak 1891 yılında fen bilimlerine ağırlık veren bir dergi olarak yayımlanmaya başlamıştır. Ancak, 1896 yılında Recaizade Mahmut Ekrem’in önerisiyle Tevfik Fikret’in derginin yazı işleri müdürlüğüne getirilmesi, derginin edebi bir platforma dönüşmesine neden olmuştur. Bu değişim, Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun doğuşunda belirleyici bir rol oynamıştır.
Tevfik Fikret’in liderliği, derginin hem içeriğini hem de yazar kadrosunu derinden etkilemiştir. Derginin başına geçmesiyle birlikte, Batılı edebiyat anlayışını benimseyen genç sanatçılar derginin çevresinde toplanmıştır. Halit Ziya Uşaklıgil, Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf ve Hüseyin Cahit Yalçın gibi isimler, bu dönemde Servet-i Fünûn’un yazar kadrosuna katılmıştır. Bu sanatçılar, eserlerinde bireysel temaları ön plana çıkarırken, Fransız edebiyatından esinlenmiş ve modern bir edebi dil oluşturmuşlardır.
Servet-i Fünûn’un bir diğer önemli katkısı, Türk edebiyatında Batılı edebi akımların tanıtılmasına öncülük etmesidir. Şiirde parnasizm ve sembolizm gibi akımlar, bu dönemde tanınmış ve benimsenmiştir. Tevfik Fikret’in şiirlerinde, özellikle parnasyenlerin etkisi açıkça görülmektedir. Roman ve hikâye alanında ise realizm ve natüralizm, topluluğun eserlerinde belirgin bir şekilde kendini göstermiştir. Halit Ziya’nın Mai ve Siyah ve Mehmet Rauf’un Eylül adlı eserleri, bu akımların etkisini taşıyan önemli romanlar arasındadır.
Dergi, yalnızca bir yayın platformu olmanın ötesinde, topluluğun bir araya gelmesini ve düşüncelerini yaymasını sağlayan bir bağ işlevi görmüştür. Sanatçılar, Servet-i Fünûn aracılığıyla hem eserlerini yayımlamış hem de dönemin edebiyat anlayışını şekillendiren eleştiri ve tartışmalara katılmıştır. Bu süreçte, derginin etkisi yalnızca edebiyat alanıyla sınırlı kalmamış, topluluğun sanat anlayışını geniş kitlelere ulaştırmıştır.
Ancak, Servet-i Fünûn dergisinin bu dönemde karşılaştığı zorluklar da dikkat çekicidir. II. Abdülhamit döneminin baskıcı yönetimi, derginin yayımladığı eserlerin içeriklerini sınırlamış ve sansüre neden olmuştur. Bu durum, topluluğun bireysel temalara yoğunlaşmasının önemli bir sebebidir. Bununla birlikte, bu kısıtlamalar, sanatçıların estetik kaygılarla daha özgün eserler üretmesine zemin hazırlamıştır.
Sonuç olarak, Servet-i Fünûn dergisi, Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun hem merkezi hem de taşıyıcı gücü olmuştur. Bu dergi, yalnızca bir edebiyat platformu olarak değil, aynı zamanda modern Türk edebiyatının şekillenmesinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.
Edebiyat-ı Cedîde Sanat Anlayışının Başlıca Özellikleri
Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, sanat anlayışı bakımından Tanzimat edebiyatından belirgin bir şekilde ayrılır. Tanzimat dönemi edebiyatında toplumsal fayda ön plandayken, Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, sanatın yalnızca estetik bir değer taşıması gerektiğini savunmuştur. Bu yaklaşım, topluluğun eserlerinde hem içerik hem de biçim bakımından yenilikler getirmiştir.
Topluluğun eserlerinde bireysel temalar ağırlıktadır. Aşk, melankoli, doğa tasvirleri ve hayal-gerçek çatışması gibi konular, bu sanat anlayışının temel taşlarıdır. Özellikle Halit Ziya Uşaklıgil’in romanlarında ve Mehmet Rauf’un hikâyelerinde bireysel çatışmalar ve insan psikolojisi derinlemesine işlenmiştir. Bu bireysellik, dönemin siyasal baskılarının da bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Siyasal konulardan uzak duran sanatçılar, bireysel duyguları ve estetik kaygıları eserlerinin merkezine yerleştirmiştir.
Dil ve üslup bakımından, Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, ağır ve süslü bir anlatım tarzını benimsemiştir. Özellikle şiirlerinde sıkça kullanılan tamlamalar ve imgeler, bu ağır dili karakterize eder. Örneğin, Tevfik Fikret’in şiirlerinde “nây-ı zümürrüd” (zümrüt ney) veya “havf-i siyah” (siyah korku) gibi alışılmamış tamlamalar dikkat çeker. Bu durum, dönemin eleştirmenleri tarafından anlaşılması zor bir dil kullanmakla eleştirilmiştir.
Batılı edebi akımlar, topluluğun sanat anlayışını büyük ölçüde şekillendirmiştir. Şiirde parnasizm ve sembolizm, topluluğun en çok etkilendiği akımlardır. Tevfik Fikret’in şiirlerinde, bu akımların etkisi açıkça görülmektedir. Şair, doğa tasvirlerinde ve imgelerinde sembolizmin derinlikli anlatımını kullanmıştır. Romanda ise realizm ve natüralizm etkili olmuştur. Halit Ziya’nın Mai ve Siyah ve Mehmet Rauf’un Eylül adlı eserleri, realizm ve natüralizmin Türk edebiyatındaki ilk örnekleri olarak kabul edilir.
Topluluğun bir diğer önemli özelliği, Batılı nazım biçimlerini Türk edebiyatına kazandırmasıdır. Sone ve terzarima gibi biçimler, bu dönemde sıkça kullanılmıştır. Bunun yanı sıra, anjambman tekniği kullanılarak şiirlerde beyit veya dizede anlamın tamamlanmaması sağlanmıştır. Bu teknik, şiirlerde müzikalite ve akıcılık sağlamış, topluluğun estetik kaygılarını yansıtan bir unsur olmuştur.
Edebiyat-ı Cedîde’nin sanat anlayışı, yalnızca bireysel temalar ve estetik kaygılarla sınırlı kalmamış, aynı zamanda edebiyatın bir sanat olarak algılanışını derinleştirmiştir. Bu anlayış, Türk edebiyatında modernleşmenin kapılarını aralamış ve Batılılaşma sürecine katkıda bulunmuştur. Ancak, ağır dili ve halktan kopuk temaları nedeniyle eleştirilmiştir. Bu eleştiriler, topluluğun sanat anlayışını şekillendiren dinamikleri anlamak açısından önemlidir.
Sonuç olarak, Edebiyat-ı Cedîde topluluğu, bireysel temalar, estetik kaygılar ve Batılılaşma etkileriyle Türk edebiyatında yeni bir dönem başlatmıştır. Bu sanat anlayışı, edebiyatın yalnızca toplumsal bir araç değil, aynı zamanda bir estetik ifade biçimi olarak görülmesini sağlamıştır.
Edebiyat-ı Cedîde Topluluğunun Dağılışı (1901)
1901 yılı, Edebiyat-ı Cedîde topluluğu için bir dönemin sonunu ifade eder. Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplanan sanatçılar, bireysel ve estetik kaygılarla edebiyatı bir sanat olarak yüceltmeyi başarmışlardır. Ancak topluluk içinde ortaya çıkan fikir ayrılıkları ve dış dünyadan gelen eleştiriler, bu birliğin devamını zorlaştırmıştır. Topluluğun dağılması, hem içsel çatışmalara hem de dış baskılara bağlı olarak gerçekleşmiştir.
Topluluğun dağılmasındaki en önemli faktörlerden biri, Ali Ekrem (Bolayır) tarafından başlatılan eleştiriler olmuştur. Ali Ekrem, topluluğun yalnızca bireysel temalara odaklanmasını eleştirerek, daha geniş toplumsal meselelere yer verilmesi gerektiğini savunmuştur. “Şiirimiz” başlıklı makalesinde, bu eleştirilerini dile getiren Ali Ekrem, Servet-i Fünûn dergisinde yazı işleri müdürü olan Tevfik Fikret ile fikir ayrılığına düşmüştür. Tevfik Fikret’in bu makaleyi yayımlarken bazı yerlerini değiştirmesi, Ali Ekrem’in dergiden kopmasına neden olmuştur.
Bu ayrılık, topluluğun içindeki birliği zayıflatmış ve diğer sanatçılar arasında da huzursuzluk yaratmıştır. Ali Ekrem’den sonra, Hüseyin Nazım, Menemenlizade Mehmet Tahir ve Samipaşazade Sezai gibi isimler de topluluktan ayrılmıştır. Bu sanatçılar, II. Abdülhamit yönetimine daha yakın bir çizgide duran Malûmat dergisine geçerek, farklı bir edebi platform oluşturmuşlardır.
Dış eleştiriler de topluluğun dağılmasında etkili olmuştur. Ahmet Midhat Efendi’nin “Dekadanlar” başlıklı makalesi, Edebiyat-ı Cedîde topluluğunu hedef alan en sert eleştirilerden biridir. Ahmet Midhat, topluluğu Batı’yı taklit etmekle ve halktan kopuk bir edebiyat anlayışını benimsemekle suçlamıştır. Bu eleştiriler, yalnızca topluluğun değil, dönemin tüm edebi anlayışının tartışmaya açılmasına neden olmuştur. Bu durum, topluluğun toplumdaki yerini sorgulamasına yol açmıştır.
Topluluğun dağılmasındaki bir diğer önemli faktör, Servet-i Fünûn dergisinin baskılar nedeniyle yayın hayatında zorluklarla karşılaşmasıdır. II. Abdülhamit döneminin sansür politikaları, derginin yayınladığı eserlerin içeriğini sınırlandırmış ve topluluğun sanatsal özgürlüğünü kısıtlamıştır. Bu durum, sanatçıların birbirinden uzaklaşmasına ve topluluğun çözülmesine katkıda bulunmuştur.
1901 yılında, Tevfik Fikret’in Servet-i Fünûn dergisinden ayrılması, topluluğun dağılma sürecini tamamlayan bir olay olmuştur. Tevfik Fikret’in ayrılığı, derginin sanat çevresindeki etkisini büyük ölçüde azaltmış ve topluluğun üyeleri farklı yönlere savrulmuştur. Ancak, topluluğun kısa sürede dağılmasına rağmen, Türk edebiyatına bıraktığı miras kalıcı olmuştur.
Sonuç olarak, Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun dağılması, hem içsel hem de dışsal etkenlerin bir sonucudur. Topluluk, kısa süren varlığına rağmen, Türk edebiyatında modernleşme sürecine yaptığı katkılarla kalıcı bir iz bırakmıştır. Bu dağılma, topluluğun eserlerinin değerini azaltmamış, aksine, modern Türk edebiyatının temellerini oluşturmuştur.
Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar
- Enginün, İ. (2007). Yeni Türk Edebiyatı: Tanzimat’tan Cumhuriyet’e. İstanbul: Dergâh Yayınları.
- Kaplan, M. (1971). Tevfik Fikret: Servet-i Fünûn Devri. İstanbul: Dergâh Yayınları.
- Parlatır, İ. (2006). Servet-i Fünûn Edebiyatı. Ankara: Akçağ Yayınları.
- Moran, B. (1995). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış I. İstanbul: İletişim Yayınları.
Edebiyat-ı Cedîde topluluğu üzerine daha derinlemesine bilgi edinmek isteyenler için aşağıdaki akademik kaynaklar faydalı olacaktır:
- Edebiyat-ı Cedîde Neslinde Yabancılaşma
Bu makale, Edebiyat-ı Cedîde neslinin millî kültürden uzaklaşarak Batı’dan beslenmesi sonucu oluşan kültürel yabancılaşmayı ele almaktadır. DergiPark - Servet-i Fünûn Edebiyatının Matbuata Aksi: Edebiyat-ı Cedîde Kütüphanesi
Bu çalışma, Servet-i Fünûn edebiyatının getirdiği yenilikleri ve Edebiyat-ı Cedîde Kütüphanesi’nin doğuşunu, özelliklerini ve dönemiyle olan ilişkisini incelemektedir. DergiPark - Edebiyat-ı Cedîde’nin Dağılışı ve Fecr-i Âtî’nin Kuruluşu
Bu tez, Edebiyat-ı Cedîde’nin dağıldığı 1901’den 1908’e kadar geçen dönemdeki edebî faaliyetleri ve Fecr-i Âtî topluluğunun kuruluş sürecini detaylı olarak ele almaktadır. Tez Yüksekokulu - Edebiyat-ı Cedîde Roman ve Hikâyelerinde Bireysel Deneyim
Bu tez çalışması, Edebiyat-ı Cedîde döneminin roman ve hikâyelerinde modern bireyin iç dünyasını ve bireysel deneyimlerin eser kişileri üzerindeki etkisini analiz etmektedir. Tez Yüksekokulu
Bu kaynaklar, Edebiyat-ı Cedîde topluluğunun oluşumu, gelişimi ve edebî özellikleri hakkında kapsamlı bilgiler sunmaktadır.
İlgili Bağlantılar
Edebiyat-ı Cedîde Romanı: Türk Edebiyatında Realizm ve Natüralizmin Yükselişi(Yeni sekmede açılır)
Edebiyat-ı Cedîde: Tevfik Fikret’ten Süleyman Nazif’e(Yeni sekmede açılır)
Edebiyat-ı Cedîde Hikâyesi: Türk Edebiyatında Realizm ve Estetik Anlayış(Yeni sekmede açılır)
Türk Nesri: Cumhuriyet Öncesine Genel Bir Bakış(Yeni sekmede açılır)
Geleneği Yeniden Üreten Sezai Karakoç ve Diriliş Anlayışı(Yeni sekmede açılır)